Nisanı Beklerken
Nisanı Beklerken
Bölüm 13
Başak eve girdiğinde herkes masada oturuyordu. Kalbi hala hızla çarpıyordu. Metin’in yolunu kesmiş olmasına inanamıyordu. Ne yapmaya çalışıyordu bu çocuk böyle? Tamam ona bir kere yardım etmişti ama daha fazla birlikte olmak gibi bir niyeti yoktu. Aradığı ve hayal ettiği adam kesinlikle Metin değildi. Annesi Başak’ın nefes nefese olduğunu görünce hemen sordu;
- Ne oldu kızım neyin var?
- Hıı yok yok bir şeyim. Geç kaldım diye hızlı hızlı yürüdüm ondan böyle nefes nefeseyim.
- Tamam kızım al hemen kendine bir bardak, sana da çay koyalım. Bu aksam soframız malum biraz zayıf…
- Olsun anne ne olacak ben hiç takılmam öyle şeylere Allah ne verdi ise yeriz. Yeter ki birlikte olalım.
- Hay yaşa benim güzel kızım nasıl da akıllıdır maaşallah, dedi hemen Osman. Bunun üzerine Murat hemen atlayıp…
- Ne yani ben salak mıyım? Alınıyorum ama hep Başak’ı övüyorsunuz.
- Yok oğlum sende akıllısın tabi ama Başak başka ne de olsa üniversitede hukuku bitiriyor bu sene. Sen liseyi bile zor bitirdin de ancak fabrikaya girebildin.
- Aman Bey boş ver ne açıklama yapıyorsun bilmiyor mu bu koca adam ne olduğunu sanki… hem önce o mahalledeki kızlara mavi boncuk dağıtırken aklı nerede imiş onu bir düşünsün.
- Konu yine mi oraya geldi anne ya…
- Evet geldi Murat, kaçamayacaksın bu konudan baksana Suna’ların annelerinin yüzüne bile bakamıyorum. Ne olacak bu durum. Kızla gez dolaş sonra da evlenmeyeceğim de. Olmaz öyle şey.
- Ya anne abartma ben kıza ümit vermedim ki evleniriz demedim ki nereden çıkartıyorsun bunu kaç gündür taktın bu konuya...
- Nee ben mi taktım… neden o zaman Suna’nın annesi benimle konuşmuyor yüzüme bakmıyor, her fırsatta komşulara bak hala istemeye gelmediler haberi gönderiyor hiç düşündün mü…
- Valla hiç düşünmedim çünkü biz Suna ile arkadaşız. Biz onunla sadece arkadaş olarak gezdik dolaştık. O da biliyor bunu hiç inkar etmesin.
- Ben bilmem bu iş en kısa zamanda nişandı düğündü sonlanacak.
- Bence öyle olmayacak anne ama yine de senin dediğin olsun, ben susuyorum.
- Sus tabi, sıkışınca hemen sus. Çok akıllısın di mi susarak bu konudan kaçabileceğini sanıyorsun di mi.. ama kaçamayacaksın… verdiğin sözleri yerine getireceksin kızın kalbini nasıl kırdı isen düzelteceksin.
- Ben kimsenin kalbini kırmadım hiçbir söz de vermedim. Versem söylerim. O kadar delikanlılığımız var yani.
- Oğlan haklı hanım çocuk bilmez mi ümit verip vermediğini daha fazla üstüne gitmeyelim Murat’ın vardır bir bildiği muhakkak.
- Sağol baba ya… annemin diline düşen bir daha kurtulamıyor valla. Sen olmasan annem beni bu gece evlendirir valla.
- Yok oğlum olur mu öyle şey annen de haliyle Suna’yı düşünüyor. Kızın hayalleri ile oynanmamış olmasını istiyor, haliyle seni de o yüzden zorluyor. Sende biraz anlayış göster.
- Ama baba gerçekten kıza bir ümit vermedim. Bugün dükkanda da konuştuk hatırlasana.
- Neee bir de benden gizli iş birliği mi yapıyorsunuz siz? Dükkanlarda konuşmak falan? Ee ne oldu ne karar verdiniz bakalım?
- Yok hanım ne karar vereceğiz sadece Suna’ya ümit vermediği için evlenmesi gerekliliği de olmadığını düşündük.
- Düşünmüşler… sevsinler… Anlatamıyorum galiba bu velet söz vermese ya da ümit vermese kız neden bu kadar üzgün ve ailesi neden bizimle konuşmuyor olsunlar, hiç düşünüyor musunuz?
Bunların konuşulması bu akşam bir tek Başak’ın işine gelmişti, çünkü bu durumda kimse onunla ilgilenmemiş ve içinde bulunduğu durumu anlamamıştı. Aklı hep Metin ile yaptığı konuşmada idi. Ailesi konuyu bilse çok kızar ve gerçekten Metin ile evlenmesi için de çok baskı yaparlardı. Metin’in bu yaşananları kimseye anlatmaması için gerçekten onunla evlenmesi mi gerekiyordu. Yoksa herkesin bu hırsızlık olayını öğrenmesi mi gerekecekti… üstesinden nasıl gelecekti? Hiçbir fikri yoktu. Tam bunları düşünürken annesinin kolunu dürtmesi ile kendine geldi.
- Ne oluyor Başak, ayakta uyuyorsun kızım?
- Yaa şey evet çok yorgunum ben, müsaadenizle erken yatacağım…
- Allah allah bu kızda bir tuhaflık var ama ne ise tamam sen git yat bakalım sabaha daha iyi olursun inşallah.
- Tamam teşekkür ederim, herkese iyi geceler, dedi ve odasına çekildi. Bu kaçışı fırsat bilen Murat’ta hemen
- hoopp bende kaçtım… herkese iyi geceler…
- Oo sende kaç bakalım… herkes gitti bey baş başa kaldık… o zaman ben çayları tazeleyeyim içeri geçelim. Sana anlatacaklarım var.
- Hayırdır ne oldu ki sen bugün Şükran’da değil miydin?
- Evet oradaydım, Şükran ve yeni gelen kadın ile ilgili.
- Tamam hadi geçelim içeriye o zaman.
Bu sırada Mustafa’ların evinde de akşam yemeği telaşı vardı. Şükran masayı hazırlamış herkesin tek tek masaya gelmesini bekliyor idi. En son Metin gelmişti ve yüzü çok allak bullaktı. Annesi durumu fark edip;
- İyi misin oğlum neyin var?
- İyiyim anne yok bir şeyim… aklımda bir şey var da onu düşünüyordum. Sen nasılsın? Bugün Ayşe hanım işe başlamıştı di mi var mı haber kendisinden?
- Sende pek bir meraklısın bakıyorum Ayşe Hanım konusuna… Aman yok, bu saate kadar bir haber çıkmadı kendisinden… işte yoruldu ise belki evine çıkmıştır hemen.
- Evet olabilir, hem zaten nerede olduğunu ne yaptığını babama sorsak daha iyi olur, kendisi onun bekçisi olduğundan…
- Ne biçim konuşuyorsun sen lan babanla… gelirsem dağıtırım kafanı…
- Aman baba sana da şaka yapılmıyor. Hem yalan mı sen bilmiyor musun bu kadının neler yaptığını ettiğini…
- Tamam biliyorum beni tanıdığı için her şeyini bana anlatıyor ama bekçisi falan değilim yani…
- Değil tabi evladım baban sadece böyle gelen giden hatunlara yardımcı oluyor. Nerede ise kendisine bir imarethane açacak diyerek gülmeye başladılar.
Bu durumda masada tek gülmeyen Mustafa idi. Tam o sırada kapıları yine telaşlı telaşlı çalmaya başladı. Bu çalışın kime ait olduğunu artık biliyorlardı. Birbirlerine bakarak sıkıntılı şekilde iç çektiler. Yine Ayşe gelmişti. Allah’ım bu kadının evi yok mu diye düşündü Şükran. Kapıyı Çetin açtı. Çetin’i görüp…
- Çekil canım şöyle, ne bakıyorsun alsana şu elimde ki torbaları… mutfağa götür deyince Şükran ve Mustafa da hemen torbalara baktılar.
- Aman Şükran abla önemli bir şey yok, öyle ufak tefek birkaç parça bir şey aldım, Nuri Müdür bugün avans verince bende biraz alış veriş yapayım dedim. Ne de olsa bizde burada bu kadar şey yiyoruz di mi ama?
Şükran ve Mustafa birbirlerine bakakaldılar. Bu kadın gerçekten çok tuhaf idi. Samimi olmaya kendisini kabul ettirmeye çalışıyor ve bunu da çok doğal olarak yapıyor idi. insanlar istese de çok fazla kızamıyorlardı kendisine. Mustafa hemen toparlanıp;
- Aç mısın Ayşe kızım gel bir şeyler ye…
- Yok aç değilim hemen eve çıkayım istiyorum. Bakalım Hüseyin ne yaptı bugün dükkanda, onu merak ediyorum.
- Hiçbir şey yapmadı. Sadece bir iki ufak tefek elektrik işleri vardı onları yaptı.
- Ohh ohh ne güzel. Sonuçta siz abileri sayılırsınız, ona güzel güzel yeni şeyler öğretir, onu da bir usta olarak yetiştirirsiniz.
Dediğinde Mustafa’nın boğazı düğüm düğüm olmuştu. Bu kadın her fırsatta sürekli açık veriyor bir sürü tuhaf şey söylüyordu. Bir gün isteyerek her şeyi söyleyecek diye çok korkuyordu. Kadının isteği oğluna güvenli bir gelecek kurmak idi bunu anlıyordu ama şu zamanda bunun olması mümkün değildi. Eğer öyle bir şey ortaya çıkar ise Mustafa her şeyini yitirir ve tüm düzeni arapsaçına dönerdi. Hemen müdahale etmesi gerektiğine karar verip konuştu.
- Tabi Ayşe kızım tabi… abileri sayılır bizimkiler, yardımcı da olurlar işleri de öğretirler… sen hiç merak etme.
- Yok merak etmem, sonuçta onlar abileri ise sende babası sayılırsın…
Deyince, Mustafa’nın beti benzi atmıştı. Şu konu kapansa diye içinden dualara başlamıştı. Yoksa bu kadın gerçekten bir çuval inciri berbat edecekti.
On Üçüncü Bölüm Sonu