Nisanı Beklerken
Nisanı Beklerken
Bölüm 14
Birkaç hafta geçmiştir. Sanki olaylar biraz olsun durulmuş gibidir. Ayşe markette, Hüseyin de tamir atölyesinde çalışmaya devam etmektedir. Şükran, Emine’nin yorumlarını kabul ederek Ayşe’yi işe yerleştirmenin ne iyi olduğunu düşünmektedir. Sonuçta bu bir iki hafta diğer haftalardan daha huzurlu geçmiştir. Yorgancı Mustafa’nın işleri de havaların biraz biraz ısınması ile hafiflemeye başlamıştır. Yaza doğru ise sadece çeyizler için hazırlanan yorganları yapacaktır. Bu süreçte Emine ile Osman, Murat’ı Suna ile evlendirebilmek için harcadıkları çaba ile geçirmişlerdir. Ancak Murat’ın gönlü çoktan başka bir gönüle kaymaya başlamıştı. Başak bu süreçte Metin’i hiç görmemiş olmaktan dolayı halinden memnundu. Sonuçta Metin onu seviyordu ve kötülüğünü istemeyecekti diye düşünmekteydi. Bu olaylar devam ederken Hüseyin’in başına bir olay geldi ve bu bir iki haftalık sakinlik yeniden suların yükselmesine neden oldu.
Metin ve Çetin atölyeyi yeni açtıklarında Tahsin Abi dedikleri bir kabadayı dükkana gelip onlardan işin usulüne uygun bir miktar haraç istemişti. Ancak Metin ve Çetin bunu kabul etmemişlerdi. Bunun üzerine Tahsin Abi bir daha dükkana ayak basmamıştı. Ancak geçen gün Tahsin Abi’nin adamları gelip de "birikmişiniz var onları tahsil etmeye geldik" dediklerinde Metin ve Çetin ciddi bir itiraza girip kavgaya çanak tutmuşlardı. Gelen adamlarla kavgaya tutuşan Metin ve Çetin’in imdadına o sırada içeride başka bir iş ile uğraşan Hüseyin yetişti. Hüseyin elindeki levye ile Metin’in o sırada boğazını sıkmakta olan adamın başına vurdu. Bunun üzerine adam olduğu yere yığılınca diğerleri de durup başına toplandılar. Adam ölmüş gibi baygın yatmakta idi. Bunun üzerine ambulans çağırmak durumunda kaldılar. Hüseyin yaptığı şeyin şoku ile bir köşeye sinmiş olanları izlemekte idi. Metin ile Çetin adamı ayıltmaya çalışıyorlardı ama nafile. Adam baygın yatmaya devam etti. O sırada ambulanstan önce sokağa polis otosu girdi. Komşu dükkanlar kavgayı duyunca polise haber vermişlerdi. Polis içeride araştırma yapınca, Hüseyin’i tutuklayıp polis otosuna koyup karakola götürdü. Metin ve Çetin ne yapacaklarını bilmiyordu. O sırada gelen ambulans hastayı alıp hastaneye götürünce iki kardeş artık bir şeyler yapmaları gerektiğinin farkına vardılar. Hüseyin’i oradan çıkarmanın bir yolunu bulmaları şarttı. Metin’in aklına hemen Başak geldi. Belki kendilerine yardım eder diye düşünerek hemen aradı.
- Başak?
- Efendim Metin.
- Neredesin?
- Sana ne! Neredeysem neredeyim. Bir de hesap mı vereceğim sana.
- Tamam Başak, o yüzden sormadım. Bir şey oldu ve hemen gelmen gerekiyor.
- Ne diyorsun, ne oldu? herkes iyi mi?
- Bizim burada çalışan Ayşe Hanım’ın oğlu var ya Hüseyin, o bir kavgada adamı yaraladı ve polisler gelip onu karakola götürdü, ne yapacağımızı bilmiyoruz, sen bize avukat olarak yardım eder misin?
- Geçmiş olsun. Tamam gelirim tabi, ancak şu an okuldayım buradan gelmem iki saati bulur, siz karakola gidin bende direk oraya geleyim, dedi.
- Tamam orada görüşürüz.
- Tamam
- Başak?
- Efendim
- Teşekkür ederim.
- Rica ederim, her zaman, dedi ve telefonu kapattı . Hızla hazırlanıp karakolun yolunu tutmak üzere okuldan ayrıldı.
Hüseyin nezarette tanımadığı adamlar ile birlikte oturuyordu. Kendisine sorulan soruların hiçbirine cevap vermiyor sadece ayakkabılarına bakıyordu. Birkaç saat sonra kapıdan adı seslendiğinde oturduğu yerden kalkıp görevliyi takip etti. Bir odaya gelmişti. Odanın kapısı açıldığında içeride şimdiye kadar görmediği güzellikte bir kadın onu bekliyordu. Kadın ayağa kalkıp elini tokalaşmak için uzatınca o da çekingen bir halde uzatılan eli sıktı. Elleri de çok yumuşaktı. Karakol gibi bir yerde böyle güzel, zarif ve narin kadınların ne işi olurdu? Sonuçta burası kötülerin mekanı değil miydi? Oysa bu peri nasıl oldu da buraya gelmişti… yeri kesinlikle burası değildi diye düşünürken müzik sesini andıran bir melodi duyar gibi oldu… melodi değildi, karşısında ki peri konuşmaya başlamıştı.
- Hüseyin Bey Merhaba. Ben Başak. Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisiyim. Metin ve Çetin’in de arkadaşıyım. Size bu davada ben yardımcı olacağım.
- ……………..
- Öncelikle olayın nasıl olduğunu sizden dinlemem gerekiyor.
- ………………
- Bana biraz detaylarını anlatır mısınız? eğer anlatmaz iseniz sizlere yardımcı olamam yardımcı olamazsam da sizi buradan çıkartamam. Lütfen.
- Adam Metin'in boğazını sıkıyordu, bende elime aldığım ilk şey ile arkasından kafasına vurdum. O da yere düştü. Sonra kavga bitti. Polisler geldi.
- Bu kadar mı? bu adamları tanıyor musunuz? Daha önce de dükkana geldiler mi? siz onlarla hiç konuştunuz mu? Bana bunları da anlatabilir misiniz lütfen.
- Bilmiyorum. Ben dükkanda yeniyim. Daha 2-3 hafta oldu ben başlayalı. Adamı daha önce hiç görmedim. Ne konuştuklarını da duymadım. Neden kavga çıktığını da bilmiyorum.
- Siz burada maaşlı mı çalışıyorsunuz, yoksa sadece yardım amaçlı mı gelmiştiniz.
- Maaşlı çalışıyorum, haftalık alıyorum.
- Anladım. Bana anlatabileceğiniz başka bir şey olmadığına emin misiniz? duyduğunuz bir söz, bir konuşma bir başka bilgi?
- Yok.
- Siz bu şehre de yeni geldiniz galiba değil mi? annenizle Metin’lerin üst katında kalıyorsunuz diye biliyorum. Doğru mu?
- Evet.
- Neden geldiniz peki buraya?
- Annem, benim gerçek babamı bulmak istiyor.
- Nasıl?
- …………….
- Zaten bir babanız yok muydu geldiğiniz yerde?
- Vardı. Ama benim gerçek babam değildi. Bana kimse bir şey söylemedi ama ben anlıyordum.
- Ne demek gerçek değildi?
- Gerçek babalar çocuklarına öyle davranmazlar çünkü.
- Nasıl davranırlar?
- Daha anlayışlı ve sevgi dolu davranırlar. Bu adam ise beni hep döver ve bir o kadar da kötü davranırdı. O yüzden annem, gerçek babamı bulmak için buralara geldi. Bana bunu açık açık söylemedi ama ben böyle olduğunu biliyorum. Ya babamı bulacak, ya da bana yeni bir baba bulacak. Böyle olduğunu anlayabiliyorum, dedi.
Başak duyduklarına inanamamıştı. Hüseyin ilk odaya geldiğinde ne kadar da katı ve sert gözüküyordu. İçinden bu kadar özenli ve naif cümlelerin çıkacağına imkan ihtimal vermemişti. Karşısındaki adam nerede ise bir filozof edasında tane tane konuşuyordu. Kendisi hitabette iyi zanneden Başak, Hüseyin karşısında dili tutulmuştu. Hüseyin kendi içindekileri dökerken nasıl da canı yanıyordu aslında. Kavgadan çok ailesinden aldığı acıları ve sıkıntıları taşıdığı çok belli idi. Bu durumda gerçekten Hüseyin’e her konuda yardım etmeye karar veren Başak, davaya bakmak istediğini bir kere daha söyledi.
- Bu davanıza ben bakacağım. Sizi en kısa sürede buradan çıkartacağım. Emin olabilirsiniz.
- Ziyanı yok. Ne kadar kalmam gerekiyor ise kalırım. Ben bu tür baskılara nasıl dayanılması gerektiğini küçük yaşlarda öğrendim çünkü. Siz kendinizi hiç sıkıntıya sokmayın.
- Olur mu öyle şey, sonuçta siz bir saldırıya karşı müdafaa etmişsiniz. Merak etmeyin en kısa sürede halledeceğim.
- ……………………
- Bu arada hikayeniz çok ilginç. Bu işler bittikten sonra detaylarını dinlemek isterim.
- ………………….
- Haklısınız, şimdi öncelikle bu işleri çözelim. Sonra birbirimizi daha yakından tanırız, dedi.
Başak’ta söylediği son cümleye inanamamıştı ama ağzından bir kere çıkmıştı. Nasıl düzelteceğini de bilmiyordu. Masada ki evraklarını toplayıp usulca odadan çıktı. Hüseyin masada onu gelip alacak olan memuru beklemeye devam etti. O da kendine şaşırıyordu. Nasıl oldu da bu kadına en özel noktalarını açmıştı. Kimsenin duymadığı, kimsenin bilmediği, yıllardan beri içinde taşıdığı sırları nasıl oldu da bir avazda ağzından çıkarıvermişti. Perileri kıskandıracak güzelliğe sahip olan bu kadından etkilenip bu kadar detayı anlatmaması gerekiyordu. Perileri böyle dertlerle ve sıkıntılarla sıkmamak gerekiyordu, yoksa onu bir daha göremeyebilirdi. O sırada memur geldi ve Hüseyin’i yeniden nezarete götürdü.
On Dördüncü Bölüm