Nisanı Beklerken
Körebe
Bölüm 3
Betül, Gökhan okula gittikten sonra kendi yatak odasına girip çevreye şöyle bir göz gezdirdikten sonra omuzları çökük bir halde ayaklarını sürükleyerek oradan ayrıldı. Her zaman mutlulukla dolaştığı bu odadan bugün büyük bir sıkıntı ile çıkıyordu. Bu keyifsiz hali yüzünden hiçbir şey yapamayacağını anlayıp kanepede akşamdan kalan battaniyesinin altına girip kıvrıldı. Eline telefonunu alıp, bir yeri arayacakmış gibi ekrana bakıp, sıkıntılı bir halde telefonu hızlıca battaniye üzerine fırlattı ve gözlerini yumdu. Uyumak için gözlerini yumduğu sırada telefonuna mesaj geldi. Bu kim şimdi der gibi telefonu eline alıp mesajı yarı aralık gözlerle okudu. Mesaj Hamit'ten idi.
- Özür dilerim. Konuşmalıyız.
Okuduklarına bıyık altından gülümsedi, mesaja cevap vermeden telefonu yine battaniyenin üzerine fırlattı. Ne yazabilirdi ki bu mesaja. Zaten söylenecek çok da bir şey kalmamıştı. Aradan fazla zaman geçmeden bir mesaj sesi daha duyuldu. Betül oflayarak yine telefonu eline aldı. Bu sefer mesaja daha sıcak baktı. Ve hemen yazmaya başladı. Gelen mesaj Nurgül’dendi.
- Abla, sabah kahveye gelsene, bak balkonda ortancalar coştu şöyle onları seyrederek içelim kahvemizi...
- Tamam canım duş alıp geliyorum, yaklaşınca ararım, dedi ve hemen kanepeden kalktı. Az önceki halinden biraz daha enerjik halde ve maalesef yine ayaklarını sürükleyerek banyoya doğru ilerledi. Kendisini gerçekten iyi hissetmiyordu. Belki dışarı çıkmak ona iyi gelebilir diye düşündü.
Okulda çalan teneffüs zili ile koridorda bekleyen Metin akın akın gelen öğrenci seslerinin yoğunluğuna doğru kulak kabartıp, içinden oh teneffüs oldu sonunda dedi. Sınıftan çıkan öğretmen Metin’i görünce hemen yanına geldi.
- Metin, evladım hoş geldin. Ben matematik öğretmenin Rıza. Seni bekliyorduk. Gel seni sınıfa alalım.
- Hoş bulduk hocam. Zahmet etmeyin lütfen ben giderim.
- Olur mu, ilk günün senin bugün, sonra her şeyi kendin yaparsın. Biz de 2. Derste kaldığımız yerden devam edecektik. Nasıldır matematiğin?
- İyidir hocam, çok severim.
- Seversin, ooo seninle iyi anlaşacağız desene, bu sınıfta matematiği pek seven yok da…
- Ben severim, siz sadece tahtaya yazdıklarınızı bana yavaş söylerseniz daha iyi anlayabilirim ve daha hızlı çözebilirim.
- Tabi ki evladım ne demek. Anlamadığında da sormaktan çekinme. Diğerleri sadece ders kaynasın diye soruyor ama sen onlara bakma biz sonuçta seninle matematiği bu sınıfta severek işleyeceğiz, ben buna şimdiden inandım.
Bunları konuşurlarken karşı sınıftan çıkan Gökhan ve Ali, Rıza Hoca ve görme engelli çocuğun konuştuklarını görünce kapı aralığına gizlenip konuşmaları dinlemeye başladılar. Şaşkınlık için de konuşmayı dinliyorlardı, anlamadıkları, çocuk görme engelli ama matematikte nasıl oluyor da çok iyi olabildiği idi. Bir süre daha sınıfın kapısından izlemeye devam ettiler. Rıza Hoca sınıfta yalnız olmadıklarını anlayıp, Gökhan ve Ali’yi görünce;
- Aaa Gökhan, Ali, gelsenize size yeni arkadaşınız Metin’i tanıştırayım. Okulumuza bugün başladı Metin. Hem de benim sınıfımda ve ilk kez bir öğrencinin ağzından matematiği seviyorum cümlesi duymama vesile oldu, dedi ve kendi kendine güldü. Ali ile Gökhan biraz mahcup ve utangaç durmaktaydılar. Sonra Gökhan dayanamayıp,
- Metin’i aslında tanıyorum. Bizim apartmana taşındılar dün, hatta galiba kardeşini sabah kapıda gördüm.
- Aaa o sen misin dedi, Metin
- Evet. Benim. Gökhan. Üst kat komşun. Sabah çok hızlı çıktım kardeşini gördüm ancak seni bekleyemedim.
- Bende Eda kiminle konuştu diye sordum, o da seni anlattı, ancak cevap vermediğini söyledi.
- Eda mı kardeşinin adı.
- Evet.
- Memnun oldum Metin. Ben okul bitiminde seni evine kadar götürmek isterdim ama antremanlarımız oluyor bizim haftanın üç günü. Bugün de yine antreman var ve çıkışta oraya gideceğiz.
- Anladım. Sorun olmaz annem zaten Eda’yı okula kaydettirdikten sonra beni almaya gelecekti.
- Tamam. İstersen sabah beraber gelebiliriz.
- İsterim.
- Beni niye tanıştırmıyorsun lan, dedi Ali, Gökhan’ın kulağına eğilerek
- Aa bu da Ali. Benim can dostum. Aynı sınıftayız.
- Merhaba Metin
- Merhaba Ali memnun oldum.
- Hadi çocuklar daha çok vaktiniz var lak lak için şimdi ikinci ders zili çalmadan toparlanın yoksa bu muhabbet bitmez.
- Tamam hocam kızmayın gidiyoruz. Görüşürüz Metin. Hoş geldin tekrardan, dedi ve sınıftan koşarak çıktılar.
- Bu çocukları da çok severim Metin, senden iyi olmasınlar ancak derslere pek ilgileri yok hele Gökhan’ın matematiği o kadar geride ki… gel gör ki çocuklar okulun tüm sosyal kollarında çok başarılılar. Gökhan'da Ali'de futbol takımındalar ve oldukça başarılılar.
- Ne güzel. Herkes tarafından tanınmak güzel olsa gerek.
- Öyledir herhalde bende bilemiyorum. Sonuçta beni matematikçi Rıza diye bildiklerinden bana pek ünlüymüşüm gibi gelmiyor. Olsun bu da iyi bence, dedi. O sırada teneffüs bitiş zili çaldı. Öğrenciler koşarak sınıflarına girdiler. Her giren öğrenci en önde oturan çocuğa bakıp kendi aralarında konuşmaya başladı. Bu karmaşaya son vermek için Rıza Hoca hemen söze başladı;
- Arkadaşlar bugün okula yeni bir arkadaşınız başladı. Kendisi Metin. Artık bizim sınıfımızda okuyacak. Sizden arkadaşınız Metin'e her konuda yardımcı olmanızı isteyeceğim. Zamanla isimlerinizi ezberleyecektir. Sonuçta oldukça zeki ve akıllı bir öğrenci, nereden mi biliyorum matematiği seviyor, sizler gibi tembel değil, dedi ve kendi kendine güldü. Sınıfa o sırada bir sessizlik çöktü, Rıza Hoca da çocukların üzerine fazla gittiğini anlayıp daha fazla devam etmedi.
- Tamam şimdi dersimize dönelim o zaman dedi ve konuları anlatmaya başladı ve sürekli Metin’in ne durumda olduğunu göz ucuyla kontrol etti, sonuçta böyle bir öğrenci bunca yıllık meslek yaşamında bir ilkti. Doğru davranması ve çocuğu okula sevdirmesi önemli idi.
Betül, Nurgül’ün apartman kapısından içeri girerken Melek’le karşılaştı.
- Teyzesinin bir tanesi, nereye böyle, bir günaydın bile demeden dedi ve omuzlarından tutarak yanaklarından kocaman öptü güzel yeğenini, Melek o sırada;
- Aman Teyze zaten geç kaldım hadi ben kaçtım dedi ve öpücüğe karşılık verip ve saçlarını savurarak koşarak uzaklaştı.
Betül arkasından gülümseyerek bakıp yeğenine ne kadar büyüdüğüne şaşırdı. Eline doğan bu kızın şimdi koskoca bir genç kız olmasına hayranlıkla bakıyordu. Gözünden akan yaşları eliyle silip merdivenleri çıktı. Zili çalıp kapı açıldığında ağlaması şiddetlendi ve kendini Nurgül’ün kollarına bıraktı. Nurgül ne olduğunu anlamadan ablasını kanepeye oturtup, sakinleşmesini bekledi. Ablası biraz sakinleşince
- Ne oldu abla neyin var, ne bu halin….
- Hamit’in bir ilişkisi varmış, dedi dik dik Nurgül’ün gözlerinin içine bakarak. Nurgül o sırada nefesini tuttu ve cümlenin devamını merak eder şekilde bekledi. Ancak Betül cümlesinin devamını getiremedi. Nurgül’de
- Nee, nasıl yani, inanamıyorum...
- İnan Nurgül. Biliyorum. Hamit kendisi durumu kabul ediyor.
- Nasıl ya, Hamit Eniştem hayatta böyle bir şey yapacak son insan. İnanamiyorum hala...
- Dün gece bir telefon konuşmasını duydum, zaten son dönemde bir stresi var gibi gözüküyordu, ben bir şey olacağını tahmin ediyordum ama anlam verememiştim.
- Peki kimmiş, neyin nesiymiş belki geçici bir şeydir, anlık diyorlar ya öyle bir şeydir belki.
- Sordum. Değilmiş. Kısa süre önce tanışmışlar ancak her ikisininde duyguları çok yoğunmuş daha önce hissetmediği şeyleri yaşıyormuş Hamit. O yüzden bu şekilde bir hayata devam edemeyeceğini onsuz olmak istemediğini, boşanmak için ne istiyorsam yapabileceğini, onlar da zaten İstanbul’da yaşamayıp şehir dışına hatta ülke dışına çıkacaklarını, hepsini planladıklarını bir çırpıda anlattı. Gökhan'ın tüm bakımını ve eğitimini üstlenecekmiş o sebeple de bana bir yükü olmayacakmış. İşte her şeyi düşünmüşler anlayacağın. Bir beni düşünmemişler.
- Ablaaaa…. Ne diyeceğimi bilemedim. Ne denir ki, anlık bir şey olsa idi üstesinden gelebilirdin. Ancak bu çok zor ve üzücü…
- Benim Hamit'e olan duygularımdan ona olan sevgimden onu ne kadar özleyeceğimden gelecekle ilgili hayallerimden habersiz beni bu halde bırakabilecek olmasına inanamıyorum.
- Bu kadar hızlı karar verebildiğine bende şaşırıyorum abla. Ne yapmayı düşünüyorsun peki?
- Bilmiyorum hiç bilmiyorum… O halde ne yapacağımı bilemez haldeyken sen aradın zaten o yüzden atlayıp hemen geldim.
- Belki biraz ayrı vakit geçirseniz birbirinizi özler ve yeniden bir arada olmak istersiniz…
- Ben zaten bir arada olmak istiyorum, istemeyen Hamit… beni yalnız bırakan, başkasını sevdiğini hatta aşık olduğunu söyleyen ve gitmek isteyen o … ona nasıl ayrı kalalım nasılsa beni özler geri gelmek istersin diyebilirim ki baksana ne kadar kararlı… demek ki onun bana olan sevgisi bitmiş benim ona olan sevgim halen var iken onun ki sonlanmış ve ben bunu anlamamışım… her şeyi elimden bir anda kaçırmışım gibi hissediyorum.
- Hemen mi boşanacaksın peki?
- Hayır hemen boşanmam, biraz zaman ikimize de iyi gelecektir diye düşünüyorum hala.
- Tabi bence de bekleyelim zamana bırakalım, her şeyi bilemiyoruz ne olacağını tahmin edemeyiz.
- Haklısın. Ancak çok yorgunum şurada biraz uzansam sen kahve yapana kadar olur mu?
- Olur tabi. Üstüne bir şey getireyim hemen,
- Yok yok gerek yok 5 dakika uzanacağım, kahve olunca gelirim balkona…dedi ve kanepeye küçük bir çocuk gibi kıvrıldı, o sırada Nurgül de elinde battaniye ile geldi salona. Ablasının küçücük gözüken bedenine battaniyeyi örtüp, mutfağa gitti. Kahveleri ocağa koyup pişmesini izlerken düşünceli düşünceli dışarı baktı. Beklemediği, hiç ummadığı bir şey ile karşılaşmıştı, sonuçta eniştesi evine bağlı, ablasını seven ailesine düşkün, çalışkan ve dürüst bir adamdı. Nasıl olur da başkasına aşık oldum diyerek ayrılmak ister, hiç anlayamadı. O sırada ocaktan sesler yükseldi. Pişen kahveleri fincanlara koyup tepsi ile salona geldiğinde ablasının uyuya kaldığını gördü. O da sessizce balkona çıktı. Eli sıkıntılı bir halde sigara paketine gitti, bir duraksadı, içmese daha iyi düşündü ama böyle bir günde de içilmez mi diye karar verip eline aldığı sigarayı yaktı. Derin bir nefes çekip gökyüzüne baktı ve kahvesinden koca bir yudum aldı. Ne olacaktı şimdi diye kara kara düşünmeye başladı.
Okulun çıkış zili çaldığında tüm öğrenciler kendilerini hızlıca dışarı attılar ve ortalık büyük bir koşuşturma halindeydi. Metin de masasının üstüne çıkardığı 1-2 parça kitabını toparlayıp sırasından kalkmaya çalıştı. Öğretmen o halini görüp yardım etmek istedi, ancak Metin gerek olmadığını söyleyip kapıya doğru ilerledi. O sırada yan sınıftan Gökhan ve Ali şakalaşarak ve gülüşerek sınıftan çıkıyorlardı. Gökhan o an Metin’i görüp yanına gitmek için bir hamle yaptı. Ali de koluna asılıp
- Napıyorsun abi?
- Metin'e yardıma gidiyorum.
- E konuştuk ya biz antremana gideceğiz dedik ya.
- Tamam gideceğiz de 2 dk yardım edelim yine de okula yabancı hala.
- Aman sende amma şefkatli iyilik meleği bir şey oldun çıktın, acıyor musun yoksa lan sen bu adama?
- Yok ya ne acıması sadece ilgilenmeye ve yardım etmeye çalışıyorum.
- Boş ver ya çevresinde o kadar çok çocuk var birileri muhakkak yardım eder hadi bizim işimiz var dedi ve koluna iyice asıldı. Gökhan'da üzgün bir halde Metin’e bakıp Ali ile yürümeye devam etti.
Bu arada Metin’in annesi koşturarak koridorda Metin’i aramakta idi. Gökhan kadını tanımadığı halde onun Metin’in annesi olduğunu anlayıp kadına doğru yaklaştı ve;
- Teyze sen Metin’i mi arıyorsun acaba dedi?
- Evet evladım, hay yaşa, biliyor musun nerede acaba?
- Biliyorum teyze, buradan solda ki ikinci sınıfın orada bank var orada oturuyor galiba o da sizi bekliyor dedi.
-Hay yaşa evladım ya… ay bu laf da ağzıma dolandı, ee ne yaparsın hayatta en önemli şey yaşamak o yüzden herkese bunu söylüyorum bu aralar… hay allah yaa… dedi ve gülümsedi.
- Olsun teyze önemli değil, güzel bir söz, boş ver dedi ve o sırada koluna yeniden asılan Ali’yi fark etti.
- Tamam ya tamam bir rahat bırakmadın bugün insanı… tövbe tövbe…
Sonrasında okulun dışına çıktılar ve antreman alanına doğru yürüdüler. Gökhan’ın aklı artık biraz daha rahatlamıştı, Metin’in annesini gördüğü için biraz daha sakinleşmiş bir halde idi. Ali zaten yol boyunca konuşmadı ne de olsa arkadaşına fazlaca baskı yapmıştı artık biraz susması gerektiğine karar vermişti.
Metin annesinin seslenişine kafasını çevirip;
- Anne
- Metin, geldim evladım hadi gidelim
- Hadi anne, Eda nerede?
- Eda okulda kaldı canım, bugün biraz okulda kalmalarını istedi öğretmenleri çocuklar biraz kaynaşsın istemiş de…
- Anladım… bizde öyle bir şey olmadı baksana galiba herkes de okuldan koşarak kaçtılar…
- Yok yok koşmadılar hatta beni tanıyan bir çocuk bana senin nerede olduğunu bile söyledi.
- Kim, hangi çocuk?
- Bilmem saçları kıvırcık kumral bir çocuk "siz Metin'e mi baktınız teyze" diyerek geldi.
- Aaa acaba bizim apartmanda ki çocuk mu adı Gökhan olan sabah tanıştım onlarla bir arkadaşı daha var adı da Ali idi galiba.
- Eee onlardır o zaman bunlar da ikili halinde geziyorlardı çünkü. O zaman sende bayağı çocukla tanışmışsın bu kadar kısa bir sürede, ne güzel.
- Evet anne bayağı birileri ile tanıştım. İlk gün için yeter bence, şimdi eve gitsem iyi gelecek, uzanmak istedim.
- Tamam evladım tamam canım, hadi gidelim annesinin bir tanesi…
- Abartma anne ya, Eda ne olacak o da bir tane değil mi, dedi ve gülmeye başladı. Annesi Metin’in koluna girdi, Metin ayrıca değneğini de açmıştı bu şekilde okulun çıkışına karar yürüdüler.
Nurgül kahvesini içmiş elinde ki boş fincanı mutfağa götürürken ablası Betül’ü kanape de uyanmış ve otururken buldu.
- Abla uyandın mı?
- Hıı evet canım, çok uyudum mu?
- Yok abla 10 dk bile uyumadın, iyi geldi ise devam etseydin, yorulmuştun.
- Yok uyumayayım ya, şimdi uyudukça sersemleşiyorum… hem yapmam gereken işler var
- Ya abla bırak Allah aşkına ne işlerin var, bugün de yapmayıver işlerini bir gün ne olur, ölüm yok ya ucunda. Uzan işte biraz daha hem ortam da sessiz, bizimkiler istesen de şimdi gelemezler.
- Öyle de ne bilim sanki bir şeylerle ilgilenirsem kafamdan daha kolay atacakmışım gibi geliyor. Yoksa düşünmekten çıldıracak hale gelebilirim.
- Anlıyorum abla ama böyle de olmaz hemen işlere sarılman olmaz, biraz durumu hazmedelim sindirelim sonra günlük yaşamımıza döneriz, orası kaçmıyor bizi bekliyor zaten.
- Haklısın esasında, tamam biraz daha uzanayım ama sende gitme, biraz konuşalım… ya da ben biraz daha ağlayayım
- Abla yaa öyle deme ne demek ağlamak, hiç yakışır mı sana?
- Yakışmaz di mi? hep bu yakışır mı cümleleri, hep bu aman sende o kadınlar gibi olma laflarından bu hallere gelmedik mi? hiç kendimiz olamadık, kendimiz olamadığımız için de yaşadıklarımızda sığ kaldık ve gerçek varlığımızı ortaya koymadığımızdan da adamlar tarafından sadece atanmış rolleri oynadık bu da eş, annelik, aşçılık gibi roller… oysa beni Betül olarak ne kadar tanıyor, tanımalı ki benim yanımda kalmak istesin, tanımayınca yabancılaşınca da haliyle uzaklaşması ne kadar normal di mi… ah Nurgül ah… hep bu fedakarlıklar hep bu başkası için yaşama hallerinden dolayı yaşamı kaçırmışız, bırak yaşamı sevdiğin adamı bile kaçırıyorsun. Ne acı.
- Abla böyle konuşma hayat kaçmıyor merak etme. Sadece eniştemin kafası karışmış ve şimdi başka bir şeyler yaşamaya karar vermiş olabilir bir şey diyemeyiz. Sonuçta siz şiddetli geçimsizlikle falan ayrılıyor değilsiniz ki… sadece ruhlar hava almak istiyor gibi…bu biraz özgür olmayı istemek gibi bir şey…
- Eee ne diyorsun iyi yani böyle baharlık halı silkelemek gibi diyorsun… hay yaşa Nurgül güldürdün valla beni…
- Yok abla o mana da söylemedim…. Ama sanki öyle gibi, çok içiçe geçmiş evlilik ve ilişkilerde böyle şeyler olur, olmaz mı? sizde de bu oldu bence? Şimdi biraz sakin kalıp uzaklaşıp bir bakmanız lazım.
- Hadi o zaman ben ufak ufak gideyim, zaten saatte bayağı olmuştur ancak işlerimi yaparım.
- Tabi tabi nasıl istersen ablacığım, kalmanı isterim ama bugün ısrarcı olmuyorum… keyfine bak.
- Tamam canım, sana kolay gelsin, ben gidiyorum.
- Güle güle abla. Haber ver lütfen, beni habersiz bırakma.
- Tabi ki…
Nurgül ablasının arkasından balkona yeniden çıkıp durumu düşünmeye devam etti. Gerçekten eniştesi başkasına aşık olabilir miydi? Başkasını sevebilir miydi? Neden ablası onca zaman bu kopukluğu hissetmedi, neden kendisine ve Gökhan’a bu kadar düşkün olup kocasını ihmal etti. Ama o da normal değil mi? adam çalışırken kadın ev ile ve çocukla ilgilenmesin de ne yapsın di mi, zaten gidişatlar hep böyle olmamış mıdır? zaten çalışan kadın olsa o zaman da haliyle işi yüzünden evine ve kocasını ihmal ediyormuş gibi olmuyor muydu? Eee şimdi ne oldu sıcak çorbalar oldu mu sana soğuk çorba. Ne anlamı var. Bu düzende kesin ve kati kurallar yok, Nurgül de bunu biliyor ancak bazen ablasını da haksız bulmuyor değildi. Bir hafta sonu bile eniştesi o kadar ısrar etmiş olmasına rağmen gidip baş başa bir tatil yapmadılar ya da ne bilim bir sabah birlikte balığa gitmediler ya da bir akşamüzeri hani o çok sevdiği adada bisiklete binmediler… İşte ablası da evin ihtiyaçlarını giderirken ve kendini feda ederken aslında kendisine de iyi gelecek bir takım faaliyetleri yapmayarak hem eşini hem kendisini zor duruma sokmuş olmadı mı diye düşünmekten kendini alamıyordu Nurgül. Kendisinin de evliliği sürmemişti ama onun nedenleri farklı idi. eşi ile aralarında ciddi kültür farklılıkları ve iletişim sorunları vardı. O kadar aşmaya çalışmış olmalarına rağmen maalesef aşamamışlardı. Onlar da haliyle boşanmışlardı, en azından şu an en iyi tarafı kızları yüzünden bir araya geldiklerinde iletişimleri çok güzel olmasa da devamlılığını koruyor idi ve bu da şimdilik onlara yetiyordu.
Eve yürüyerek dönen Betül sokakta yürürken kardeşini ve yaptığı konuşmaları düşündü. Nurgül, aslında haklıydı. Biraz sakin kalmaya biraz durup düşünmeye ihtiyacı vardı. Nasıl bu hale geldiklerini bu zamana kadar nasıl fark edememişti. Nasıl olmuştu da Hamit bu kadar uzaklaşabilmiş hatta başkasına aşık olabilmişti… ne de olsa birinden hoşlandım değil aşık oldum demişti. Bu çok önemli bir söylemdi… ötesi var mı? insan hayatında kaç defa aşık olur ki? Bu hatta duygularını çok zor ifade eden Hamit tarafından söyleniyorsa, ayrıca dikkat edilmesi gerekmekte idi. Şimdi ne yapacağına karar vermesi gerekmiyordu. Şu an vereceği karar sonuçta durumu değiştirmeyecekti. Hamit kararını vermiş gözüküyordu. Betül ise biraz daha bu durumu içine sindirecek, ayrıca bunun ona ne tür süreçler getireceğine bakmaktan başka yapabilecek bir şeyi olmadığına karar verecekti. Şimdi eve doğru adımlarını hızlandırdı, aklı yine de akşama hazırlayacağı yemekte idi. Hamit belki yemeğe gelmezdi ama sonuçta Gökhan vardı, en azından onun için yemek yapmalı idi… işte yine aynı durum. Yapması gerektiği için yapılan şeyler, acaba bunların kaçı istek, kaçı arzu, kaçı mecburiyet, kaçı zevk için yapılıyor idi... Bu durumda karar vermesi gereken konu Hamit’in gitmesi ya da bu evliliğin bitmesi değil, kendisinin nasıl bir hayat yaşayacağına karar vermesi yönünde olmalı idi. Sonuçta hayatta en önemli unsurlardan biri alma verme dengesi idi ve bu denge Betül'de çoktan bozulmuştu.
Üçüncü Bölümün Sonu