top of page
  • Black Instagram Icon

Nisanı Beklerken 

Bölüm 15

Markete gelen telefon ile Nuri Müdür hemen soluğu Ayşe’nin yanında aldı. Ayşe’ye oğlu Hüseyin’in karakolda olduğunu ve onu görmeye birlikte gidebileceklerini söyledi. Ayşe duyduklarına inanamaz bir halde eşyalarını hızlıca toplayıp birlikte karakolun yolunu tuttular. O kadar hızlı yürümekteydi ki Nuri Müdür bile ona zor yetişiyordu. Bir solukta kendilerini karakoldan içeri attılar. O sırada Başak’ta dosyalarını toplamış karakoldan ayrılmak üzere idi. Ayşe’nin karakola girmesi ile karakoldaki kasvetli hava birden ferahlamıştı. Başak, Ayşe’nin bu stres altında bile ne kadar güzel ve alımlı olduğuna uzunca bir süre bakakaldı. Hüseyin’in başına gelenler hakkında annesi Ayşe ile görüşmesi gerekmekte idi. Çocuğunun yaptığının suç olmadığına onu da ikna etmesi gerekiyordu.  Oysa Ayşe o stres ile önce Metin ve Çetin’e saldırdı.

- Ne yaptınız benim kuzuma? Ne yaptınız pis adiler sizi?

- Biz bir şey yapmadık Ayşe Abla, valla kendi saldırdı adamlara.

- Yapmaz benim evladım, kuzudur o, aklına gelmez öyle şeyler, siz söylemişsinizdir, o yüzden yapmıştır. Ne dediniz ona, ne?

- Biz hiçbir şey demedik kendisi girdi kavgaya. Yoksa biz temiz dayağımızı yiyorduk. Di mi lan Çetin?

- Tabi abi, biz yiyorduk sopamızı, o gelip elinde levye ile adamlara vurunca iş değişti.

- Ne yani ne yapsaydı orada siz dayak yerken köşede çekirdek mi çitleseydi?

- Yok da niye karıştı anlamadık Ayşe Abla vallahi, dedi Metin.

O sırada ateşli tartışmayı gören Başak’ta yanlarına gelip konuşmaya dahil oldu.

- Merhaba Ayşe Hanım, Başak ben, Osman Bey’in kızı. Hukuk bölümü son sınıf öğrencisiyim. Bu davada oğlunuzun avukatı ben olacağım.

- Murat’ın kız kardeşisin yani, dediğinde yanlış bir şey söylediğini anlayan Ayşe hemen susup, Başak’ın bakışlarından bakışını kaçırdı. Bunu gören Başak ne olduğunu pek anlayamaz bir halde “herhalde abimle daha önce tanıştı” diye düşündü.

Bunun üzerine Ayşe yeniden sinirli bir halde, az önce yapmış olduğu gafı da telafi edecek şekilde;

- Küçük hanım daha fakülteyi bitirmemişsiniz bile, nasıl savunacaksınız oğlumu?

- Öyle demeyin son sene staj için yeterlidir, bizde buna istinaden davalara bakabiliyoruz, dedi.

Burun kıvıran Ayşe’ye Nuri Müdür destek olmaya çalıştı.

- Öyle deme Ayşe, Başak iyi bir hukuk öğrencisidir. Mahallelinin bir sürü davasına o bakmıştır hepsini de başarılı bir şekilde savunmuştur. Bunu da halledecektir, dedi.

Bunun üzerine söze giren Metin’de;

- Evet Ayşe abla, inan Başak iyi bir avukattır,  bunu da halledecektir, Hüseyin’i en kısa sürede buradan çıkartacaktır.

- Dediğiniz gibi olsun, ben pek inanmıyorum ama eğer dediğiniz gibi olmaz ise iki elim yakanızdadır. Emin olun o sırada yapacaklarımı kimseler tahmin edemez!

Başak tehditten çok etkilenmiş bir halde; ki annelerin özellikle oğullarının başı derde girdiklerinde nasıl panter kesildiklerini daha önce de gördüğünden, hemen açıklamaya girişti.

- Bakın Ayşe Hanım, Hüseyin’in adamlara saldırması kasti bir şey değil. O yüzden şanslıyız. Kendisini korumak amaçlı saldırdığından kısa sürede kendisi tahliye olacaktır. Bana inanabilirsiniz, dedi. Ayşe’de yine pek kayıtsız bir şekilde;

- Dediğin gibi olsun küçük hanım, yoksa okuduğun onca okul boşa gidecek, dedi. Şimdi oğlumu görmek istiyorum nerede o?

- Şimdi benimle görüştü o yüzden size izin vermezler. Kendisinin başka görüşme izni yok maalesef.

- Ne demek başka izni yok, annesiyim ben annesi anlamıyor musunuz?

- Anlıyorum tabi ancak kurallar böyle.

- Başlarım kurallarına… madem iyi avukatsın bunu da ayarlarsın.

- Nasıl ayarlayayım, yasaları ben mi koyuyorum Ayşe Hanım, yapmayın lütfen.

- Ben bilmem sen koymuyorsan da izinleri sen alacaksın demektir dedi ve şuh bir kahkaha attı. Herkesin sinirleri bu kadar gerilmiş iken bu kahkaha da nereden çıktı diye düşünen Başak, sıkıntılı bir halde gidip amir ile konuştu.

Az sonra kalabalığın yanına gelen Başak, Ayşe’ye dönüp Hüseyin’i görebileceğini belirtti. Ayşe’de sessizce Hüseyin’i görmek için görüşme odasına girdi. Oğlunu hiç o kadar süzülmüş görmemişti. Korkusundan mı yoksa ortamın kasvetinden mi bilemiyordu. Ancak oğlunu iyi görmemişti. Uzandı ellerini tutup;

- Hüseyin hiç korkma seni buradan çıkartacağım, emin olabilirsin. O kız bunu halledecek bir kıza benziyor yok o halledemez ise de ben bir şekilde halledip seni evimize götüreceğim, hiç merak etme.

- Anne ne merak etmesi, çocuk değilim ben, bir suçum varsa çekeceğim… sonuçta ben Metin ile Çetin’i korudum hepsi bu. Amacım onları o adamların elinden kurtarmaktı.  

- Sana mı kaldı onları korumak, senin başına bir şey gelse onlar seni korur muydu, hiç düşündün mü?

- Düşünmedim. Ama ne fark eder, sen demiyor musun, artık siz kardeşsiniz diye?

- O başka bu başka… sen benim o dediklerimi dikkate alma onu başka bir şey için söylüyorum ben.

- Ne için söylüyormuşsun?

- Şimdi sırası değil. Buradan çıktığında konuşuruz.

- Tamam anne yine senin dediğin gibi olsun. Zaten her şey senin dediğin gibi oluyor.

- Tabi evladım anneler bilir, onlar ne derse o.

- Başak Hanım dışarıda mı?

- Evet burada o ayarladı görüşmeyi. Sanırım iyi bir kız ve seni buradan çıkartabilecek gibi.

- Hem de ne iyi… melek gibi…

- Hoopp hoopp ne meleği falan kendine gel Hüseyin. Buradan kurtulmanın yoluna bakacağına, kıza asılıp kendini bu işlere kaptırma istersen.

- Yok anne ya ne alakası var. Hem kaptırsam ne olur sanki Başak Hanım bana bakar mı? koca avukat olmuş. Bizim tamirci çırağı ile ne yapacak.

- Orasını bilmem ama tek bildiğim bir şey var o da şu an en kısa zamanda buradan çıkman. Sonra ne istersen onu yaparsın. Ben de senin iyiliğini istiyorum evladım. Anneler her zaman evlatlarının iyiliklerini ister. Bunu hiç unutma.

- Biliyorum anne biliyorum.

- Tamam ben şimdi gidiyorum. Yarın yine gelirim. Başak’tan bir haber çıkana kadar bekleyeceğiz mecbur.

- Tamam anne beni merak etme ben başımın çaresine bakarım.

- Tabi tabi gördük nasıl baktığını daha İstanbul’a geleli bir ay olmadan nasıl da işler açtın başına…

- Tamam anne uzatma.

- Tamam evladım, gidiyorum.

- Görüşürüz.

Odadan çıkan Hüseyin’in arkasından bakakalan Ayşe, kendisini tam anlamı ile bitmiş hissediyordu. Neler gelmişti başlarına, ya Hüseyin’e de bir şey olursa, ya o hapise girer ve onu da kaybetmek zorunda kalırsa ne yapardı diye düşündü. Her şeyi Hüseyin için planlamamış mıydı? Kalkıp İstanbul’a onun için gelmemiş miydi? Kendisi için değil ama Mustafa’nın Hüseyin’in babası olduğu gerçeğine istinaden her şeye yeniden başlamaya karar vermemiş miydi? Artık bu plandan ve oyundan vazgeçemezdi. Mustafa’dan her türlü desteği alarak Hüseyin’in hayatını kurmasına yardım edecek ve bunu da başaracaktı.

Tam odadan çıkarken aklına az önce Başak’a yaptığı gaf geldi. Başak’a abisi Murat’ı tanıdığını nasıl da söyleyivermişti. Oysa Murat’ın bu tanışıklıktan kimseye bahsetmediğine emindi. Sonuçta Murat’ı markete girdiği şu iki hafta içinde tanımıştı. Bir gün sigara almak için markete giren Murat, Ayşe’nin olduğu kasadan ödeme yaparken gözlerini Ayşe’den alamamış idi. Bir yolunu bulup tanışmayı beceren Murat hatta geçen hafta sonu Ayşe’yi bir şeyler içmek için dışarıda bir buluşmaya bile davet etmişti. Tabi bundan kimsenin haberi yoktu. Nasıl olabilirdi? Sonuçta Murat ile aralarında yaş farkı vardı ve buna başta Murat’ın ailesi olmak üzere kimse onay vermez idi. Ancak arkadaşlıkları da bir o kadar hızlı bir şekilde devam ediyordu. Murat her akşam markete bir bahane ile geliyor, Ayşe’yi görüyor ve daha çok zaman geçirmenin yollarını kolluyordu. Hayatı bu kadar karmaşık iken bir de Murat’ı hayatına almalı mıydı diye düşünmeden edemiyordu. Aşk ise her zamanki gibi tüm oyunları ve planları bozmak üzere hayatına dahil olmuştu… Bazı şeyler artık gerçekten kontrolünde değildi…  

 

On Beşinci Bölüm

© 2018 by Arkası Yarın

bottom of page