top of page
  • Black Instagram Icon

Nisanı Beklerken 

Bölüm 17

Ayşe, onca telaşın ardından kendisini eve zor atmıştı. Camdan Ayşe’nin geldiğini gören Şükran, bu saatte eve gelmesinden aksi bir durum olduğunu anlamıştı. Ancak ne olduğunu anlaması için Ayşe ile konuşması gerekiyordu. Hemen kapıyı açıp, merdivenleri çıkan Ayşe’ye seslendi,

-Hayırdır Ayşe, bu saatte ne işin var, dükkanda bir şey mi oldu?

-Yok Şükran Abla bir şey olmadı, biraz başım ağrıyor o yüzden geldim, yatacağım biraz.

-Baş ağrısı ha… dinlen bakalım o zaman, bende önemli bir şey var zannettim. İlacın yoksa vereyim mi?

-Yok abla sağol, bende var. Hemen uzansam iyi gelecek. Akşama konuşuruz, dedi ve kendi katına çıktı.

İlk defa Şükran’a ilgi göstermemişti. Sonuçta bu kadına bazen üzülüyordu. Başına gelenlerden habersiz bir şekilde yaşamına devam ediyor diye. Ama şu an ona bile üzülemediğini fark etti. Kendi derdi kendisine yetiyordu başkasının durumuna üzülecek hali yoktu. Akşam olsa da uyuyup hemen sabah olsun ve oğluna kavuşsun diye düşünüyordu. Evde Hüseyin’in yokluğu tuhaf gelmişti. Oğlunu şimdiden özlemişti. Yarın Başak bu işi halleder ve oğluna kavuşursa artık daha sakin ve sessiz biri olmaya kendi kendine söz vermişti.

Mustafa dükkanı kapatıp soluğu çocukların atölye de aldı. Çocuklar kapıda oturmuş dertli dertli önlerine bakıyor ve konuşmadan duruyordu. Ayak sesini duyan Çetin;

- Aaa babam geldi.

- Ne, babaa, hoş geldin.

- Ne hoş gelmesi, neyine hoş gelmişim?

- Bir dakika baba açıklayabiliriz.

- Neyi açıklayacaksınız, siz kimsiniz de belalıları peşinize takabildiniz. Etiniz ne budunuz ne?

- Baba biz bir şey yapmadık, onlar geldi bize bulaştılar, biz de polise gideriz dediğimizde o zaman babanızın dükkanına da gideriz dediler. O zaman hiç kimseye bir şey söyleyemedik. O yüzden senden de sakladık.

- Evladım biz burada senelerden beri esnafız şimdiye kadar ne bela biliriz ne mafya, siz ne ara buldunuz bunları?

- Baba diyorum ya onlar geldi bizi buldu. Hem de dükkanı açtığımız ilk günde.

- Nasıl olur? Peki bugün ne oldu, neden Hüseyin’in karışmasına müsaade ettiniz, neden o çocuğu bu işe karıştırdınız?

- Vallahi baba biz bir şey istemedik ondan kendisi elinde levye ile gelip adamlara vurmaya başladı. Biz onun bizi duyduğunu bile sanmamıştık. Meğer duymuş da yardıma gelmiş.

-  Bakın çocuklar bu adamlar peşinizi bırakmaz, buraya gelmekle kalmazlar artık benim dükkana da gelirler, nasıl halledecekseniz halledeceksiniz bunu. Kimden yardım alacaksanız alacaksınız. Ben orasını bilmem ama bu konu en kısa zamanda bitecek. Bir daha buna benzer bir konu duymak istemiyorum. Alnımızın akı ile para kazanalım yok kazanamayacaksak da kapısına kilidi vuralım.

- Baba biz ne yapabiliriz ki, kimden yardım isteyeceğimizi bile bilmiyoruz.

- Düşünün o zaman kimden destek alacağınızı, araştırın bulun, bana hiç gelmeyin. Yoksa dediğim gibi asarsınız kilidi kapıya hiç karışmam.

- Ama baba bu haksızlık.

- Onu bu işlere girerken düşünecektiniz. Benden demesi, bu iş en kısa zamanda bitecek. O adamlardan korkmadığınızı göstermeniz lazım hem de Hüseyin’siz.

- Hüseyin’siz olmaz. Şimdi bir tek ondan çekiniyor bu adamlar.

- Hüseyin yarın serbest bırakılır ise bundan sonra sizinle değil benimle çalışacak.

- Neden ya, bize yardım ediyordu ne güzel.

- Siz elinizde ki cevhere sahip çıkamadınız da ondan.

- Baba bizi çok zorluyorsun, dedi en sonunda Çetin.

- Sen hiç karışma zibidi… abinle konuşuyoruz şurada…

- Tamam sustum. Zaten ne yapsam kabahat.

- Bak hala konuşuyor. Neyse ben gidiyorum siz de oturup düşünün ne yapacağınıza karar verin. Akşama evde konuşuruz.

- Tamam baba dedi Metin ve babasının arkasından bakakaldı.

Şimdi ne yapacaklardı, sonuçta dükkan babasının desteği ile açılmıştı, ama şu an başlarına gelen belada babaları yardımcı olmuyordu. Babalarına da hak veriyorlardı sonuçta yıllardır bu semtte esnaf olarak çalışıyorlardı ve başlarına böyle bir şey gelmemişti ancak kendilerine de bir destek olması gerekmez miydi?

Başak yarın ki duruşma için tüm hazırlıklarını yapmak üzere yeniden karakola geldi. Hüseyin’i görmek istediğini bildirdi amire. Amirden aldığı izin ile görüşme odasına geldi. Hüseyin de uykulu gözler ile geldi. Demek ki günün yorgunluğu yüzünden Hüseyin uyuyakalmıştı bu saatte. Hüseyin Başak’ı karşısında görünce aniden kendine geldi. Bu kızı ne zaman görse kalbi yerinden çıkacak gibi oluyordu. Daha önce hiç böyle hissetmemişti. Başak durumu az çok anlayıp üzerinde durmadan sorularını sormaya başlamıştı ile.

- Hüseyin, sizin buraya gelmekteki gerçek sebebiniz ne idi?

- Gerçek sebebi bilmiyorum. Babam ölünce annem buraya gelmemiz gerektiğini söyledi. Biz de hemen toparlanıp geldik.

- Yani tek sebep babanın ölümü mü?

- Bilmiyorum… aslında bence değil ama annem başka bir şey anlatmadığından bir şey demek zor.

- Mesela Mustafa Abi’yi nereden tanıyormuş annen?

- Köyden eski bir tanıdıkları imiş Mustafa abiler. O yüzden direk buraya gelmişiz.

- Tuhaf aslında, onca zaman hiç görüşmeyip sadece eşi öldü diye her şeyi bırakıp bu koca şehre gelmek sana da ilginç gelmiyor mu?

- Geliyor da… annem biraz değişiktir, aklına bir şey koydu mu muhakkak yapar, kimse engel olamaz. Rahmetli babam bile engel olamazdı.

- Olsun ben yine de neden geldiğinize halen ikna olamadım. Haliyle hakim de bunu soracak sana neden geldiniz, neden bu olaylara katıldın diye. Hatta seni paralı olarak Metin-Çetin mi tuttu diye de soracak? Maaş aldığını söylersin sadece onun da asgari ücret olduğunu söylersin. 

- O kadar ilgileneceğini sanmıyorum. Ben fakir bir köy çocuğuyum. Diğer adamlar onlar için daha önemlidir muhakkak.

- Evet ama onlar sizin dükkanınıza gelerek size saldırdılar. O yüzden hakim sizden yana olacaktır. Yarın sabah 10 da hazır olman lazım istersen şimdi dinlen.

- Yoo ben dinlendim, siz gelince uyandım.

- Bana siz deme lütfen. Adım Başak biliyorsun bundan sonra Başak diyebilirsin. Sonuçta aynı yaşlardayız.

- Hiç olur mu öyle şey, siz koskoca avukatsınız.

- Olur olur ısrar ediyorum bana adımla hitap et lütfen.

Dedikten sonra Hüseyin’in yüzüne baktı. Hüseyin o sırada yere bakıyordu ve yanakları al aldı. Başak bu çocuktaki saflığı çok sevmişti. Gerçekten temiz kalpli ve iyi yürekli bir adamdı. Kavgada az tanıdığı halde Çetin ve Metin’i korumak için bile kendini tehlikeye atmıştı. Bunu ancak yüreğinde saf sevgi taşıyan biri yapabilirdi.

Aynı anda Hüseyin’de Başak’ın ne kadar güzel ve akıllı biri olduğunu düşünüyordu. Daha önce hayatında hiç yaşamadığı kalp çarpıntısı bugün fazlası ile yaşamıştı. Kendisine yardım eden bu kadın için ne yapacağını hiç bilmiyordu. Eğer onunla daha çok görüşmesine neden olacak ise burada daha uzun süre de kalmaya razıydı. Düşüncelerinden Başak’ın sesi ile sıyrıldı. Başak;

- Peki şimdi benim gitmem lazım, sabah 10.00 olmadan gelirim,

- Tamam

- O zaman bana müsaade

- Tamam

- Görüşürüz Hüseyin diyerek elini uzattı Başak.

Hüseyin o heyecan ile elini uzatıp Başak’ın yumuşacık olan elini tuttu ve sıktı. O an elinden gelse o eli hiç bırakmayacaktı, ancak Başak birkaç saniye sonra elini geri çekti.

- İyi akşamlar Hüseyin dedi. Hüseyin’de ilk kez heyecan ile

- İyi akşamlar Başak dedi.

Başak ilk defa Hüseyin’in ağzından adını duymanın şaşkınlığı ile ona bakıyordu. Hafif bir tebessüm edip arkasını dönerek odadan çıktı. Hüseyin odada yalnız kaldığında yüzünde aptal bir gülümseme vardı. Nöbetçi gelip onu aldığında Hüseyin’in sırıtan yüzünü görüp,

- Ne gülüyorsun kardeşim komik bir şey mi var? dedi ve birlikte salondan çıktılar.

 

Onyedinci Bölümün Sonu

© 2018 by Arkası Yarın

bottom of page