Nisanı Beklerken
Nisanı Beklerken
Bölüm 18
Sabah olduğunda Ayşe gergin bir halde yataktan çıktı. Bugün Hüseyin’in duruşması vardı. Haliyle oğlunun serbest kalmasını istemekteydi. Ancak avukat olan o küçük hanıma pek güveni yoktu. Nasıl savunacaktı o mafya vari tiplere karşı oğlunu diye düşünmekten kendini alamadı.
Aynı anda alt katta Mustafa’ların evinde de bir gerginlik vardı. Metin ile Çetin babalarının dünkü konuşmalarından çok etkilendiklerinden kimselere gözükmeden kahvaltı etmeden evden çıkmışlardı. Mustafa kalktığında Şükran’ı tek başına kahvaltı masasında gördü.
- Nerede sıpalar?
- Gitmişler…
- Bu saatte?
- Senden korktukları için olabilir mi?
- Ne korkacaklar… korksalar başlarını belaya sokmazlardı.
- Yeter ama Mustafa, çok gittin çocukların üstüne, Hüseyin’e hiç kızmıyorsun ama… O da bulaşmasaymış kavgaya… ne karışmış durduk yere başını derde soktu.
- Haa bizim çocukların yaptığı normal, Hüseyin’in yaptığı anormal öyle mi? çocuk yardım etmiş bizim sıpalara ama anlayan nerede?
- Tamam uzatma sonuçta hepsinin yanlışı var. Sadece karışmasaymış diyorum.
- Olan oldu Şükran şimdi Hüseyin’i kurtarmamız lazım. Ben gidiyorum karakola, bugün mahkemeye çıkacak bu çocuk ilgilenmem lazım.
- Aman ilgilen tabi, Ayşe’yi de yalnız bırakma.
- Bakıyorum Ayşe’yi de düşünmeye başladın bayağı bayağı…
- Ee iyi kız görmedim bir fenalığını.
- Haa şöyle ya.. bana günlerce kök söktürdün bu kim bu niye burada diye, geldin mi dediğime, ne demiştim ben iyidir Ayşe, kimselere bir kötülüğü olmaz diye.
- Tamam uzatma, öyle hemen de bağrıma basacak değilim. Sadece eskisi kadar kızgın değilim hepsi o. Sonuçta hala bana gerçek yüzünü göstermemiş gibi geliyor.
- Off Şükran ya sana da bir şey anlatmaya gelmiyor… hadi ben gidiyorum.
- Tamam güle güle… Allah yardımcınız olsun.
- Amin.
Aynı anda üst katında kapısı kapanınca Mustafa ve Şükran kapıda Ayşe’nin aşağıya inmesini bekledi. Ayşe her ikisini de kapıda görünce birden gülümsedi.
- Mustafa Abi, burada mıydın? Bende yalnız gideceğim diye üzülüyordum dedi.
- Yok Ayşe, o nasıl söz birlikte halledeceğiz.
- Bende size dua edeceğim Ayşe, merak etme Hüseyin en kısa zamanda çıkacak oradan.
- Sağol Şükran abla. Eksik olma.
- Hadi gidelim geç kalmayalım, bize iş düşebilir orada.
- Tamam hadi, dediler ve merdivene doğru yürüdüler.
Şükran sözünde durdu ve duasını etti. Kabul olmasını kalpten diledi.
Yolda hiç konuşmayan Ayşe’nin bu halini gören Mustafa, onun için üzülmeye ve endişelenmeye başlamıştı. Bu şen şakrak kadının hayatına ne kadar da çok zarar vermişti. Yıllarca onu yalnız bırakıp, manevi olarak hor görüp, üzerine başka bir evlilik yapıp onları ailesi ile tanıtmaktan çekinmemişti. Şimdi çıkıp olur mu ben hala Ayşe’yi seviyorum demesi bencillikten başka neydi? Kafası çok karışmıştı. Ayşe’ye ve oğlu Hüseyin’e hiç gün yüzü göstermemiş, bir de hayatlarını bir şekilde daha da zorlaştırmıştı. Ancak bunların bedelini çok ağır ödeyeceğinin farkında idi, o yüzden zararın neresinden dönerse kâr olacağını düşündüğünden bundan sonra Ayşe’ye destek olmaya karar verdi.
- İyi misin?
- Hıı,, ne?
- İyi misin dedim, konuşmuyorsun da…
- Konuşacak ne var Mustafa?
- Ne bilim sen hep konuşurdun, anlatırdın bir şeyler.
- Hayatımızı bu hallere soktuğundan o keyfimiz de kalmadı sayende…
- Benim bu işte ne suçum var. Ben bilmiyorum ki böyle bir şeyi. İnan haberim bile yok. Bizim sıpaların çok affedersin dangalaklıkları…
- Uzatma Mustafa, sonuçta bizi zor duruma soktun mu soktun, bize bunca zaman gün yüzü göstermedin mi göstermedin… bundan sonra ağzınla kuş tutsan bana yaranamazsın.. ben alacağım dersi fazlası ile aldım. Bundan sonra benden uzak Allah’a yakın ol.
- Ne demek o şimdi…
- O demek, anladın sen.
- Allah Allah kabak yine bizim başımıza patladı.
- ……….
- Sanki ben dedim kavgaya karış adam yarala diye.
- ………….
- Bak bir de konuşmuyor. İyi peki öyle olsun Ayşe. Bir ara yine konuşursun elbet.
- …………
- Tamam geldik. Sen gir istersen ben kapıda bir sigara içeceğim, dedi.
Mustafa sigarasını yakarken merdivenlerden çıkmakta olan Ayşe’yi inceliyordu. Kapıda Başak vardı, Ayşe’de ona doğru yürüyordu. Selamlaşıp birlikte binaya girdiklerinde, Mustafa kendi düşünceleri ile baş başa kalmıştı. Ayşe ve Hüseyin’e bunca yıldır yaşattığı sorunları ve açtığı yaraları hatırladıkça omuzları biraz daha çöktü. Artık bu yaralara pansuman değil dikiş atmak gerekiyordu, farkındaydı…
Onsekizinci Bölümün Sonu