Nisanı Beklerken
Cesur
Bölüm 1
Balkonda oturmuş, elinde birası ufukta batan akşam güneşini izliyordu. Her zaman ki düşüncelerine dalmışken cep telefonuna gelen mesaj sesiyle yerinden sıçradı. Bu saatte kimdi acaba diye düşünerek cep telefonuna baktı. Lisesinin pilav gününde Cem’in numarasını almıştı ve mesaj ondandı.
- Gitar çalışmaların nasıl gidiyor Cesur? İlerleme var mı? diye yazıyordu mesajda.
Gitar mı, yıllar olmuştu eline almayalı. Nasıl iyi gitsin, diye düşünüyordu. Hayatın içine o kadar gömülmüştü ki kendisine en son ne zaman vakit ayırdığını bile hatırlamıyordu.
Cesur mesaja çok şaşırmıştı. Bu arkadaşı yıllardır onunla iletişim kurmamıştı. Onca zaman geçmişti. Aslında sohbetleri ve iletişimleri hep iyiydi, ancak mesafeler, iş değişiklikleri, evlilikler filan derken bu ayrılıklar herkes gibi onlarda da yaşanmıştı. En son lisenin pilav gününde karşılaşmışlardı ve telefon numaralarını vermişlerdi birbirlerine. Şaşkınlığını atınca;
- Yok aslında pek çalamıyorum, yoğunluktan öyle bir köşede kaldı dedi.
- Yapma yaa… eğer devam ediyor olsaydın sana bir teklifim olacaktı.
- Bak yaa… Nasıl da meraklandırır adamı… Söyle lütfen yoksa uyuyamam.
- Meraklı seni… tamam tamam söylüyorum. Biz arkadaşlarla bir müzik grubu kurduk. Senin de orada olup gitar çalmanı istiyoruz.
- Aaa ne güzelmiş. Ama ben nasıl geleyim, biliyorsun burada ev, iş filan dururken müzik grubu için taa İstanbul’a gelemem.
- İstanbul mu?
- Haa evet İstanbul.
- Ne İstanbul’u ya… biz bu işi Amerika’da yapacağız. Bir şirket bulduk. Bize kayıt yapacaklar ancak her şey Amerika’da yapılsın istiyorlar çünkü finansörümüz orada. O yüzden gidip kaydı yapıp, eğer orada da başarılar elde edersek belki de... Ne biliyorsun?
- Nasıl, anlamadım, Amerika mı? siz ciddi misiniz? gerçekten oraya gideceksiniz ve işler iyi giderse de orada yaşayacaksınız haa… Şoktayım bro… dur ben bir sakinleşeyim… ararım seni böyle mesajla olmuyor.
- Tamam ara bekliyorum. Haa bu arada da düşünmeye devam et, bak Amerika diyorum,
Diye son mesaj geldi Cem’den. Cesur arkasına yaslanıp birasından büyük bir yudum aldı. Okuduklarına inanamamıştı. Bunca yıl uğraştıktan sonra şans kendiliğinden gelmişti. Hem de sevdiği gitar çalmak konusu ile birlikte. Neredeyse bir taşla iki kuş vuracaktı. Heyecandan elinde birası, balkonda bir aşağı bir yukarı yürümeye başlamıştı. Bu arada biraz sakinleştiğini fark edince eline telefonu alıp numarayı çevirdi.
- Bro… benim Cesur
- Ooo Cesur nerelerdesin yaa… valla biz aramasak aramıyorsun.
- Olmuyor be oğlum… işler güçler.
- Tabi lan bakma öyle dediğime sanki ben arıyor muyum?
- Olsun yine de sen aradın. Nedir abi mevzu? Ne Amerikası?
- Bizim küçük grubu hatırlarsın. Gruptan Levent ayrıldı, solo takılmaya başladı. O yüzden bizde adam arıyoruz. Aklımıza da sen geldin. Kayıt için de Amerika’ya gitmemiz gerekiyor. Finansör bizim arkadaşlardan birinin sevgilisi. O yüzden orada kayıt yaptıracağız bize bir iki tane de bar konseri ayarlayacak eğer tutarsa bize oturma izni bile alabileceğini söylüyor bu adam. O yüzden hepimiz başımıza talih kuşu konmuş gibi seviniyoruz.
-Ne diyorsun, çok sevindim. Çok şaşırdım. Ben gitar işini kıvırırım da… Orada yaşamayı nasıl organize ederim bilemiyorum. Burada düzenin çok büyük bir parçasıyım… oyunu bozup nasıl geleyim?
- Tamam lan biz de hemen boz demiyoruz. Gel bizimle kayıta, bir iki konsere de kal, sonra baktın ortam güzel canın da kalmak istiyor oradan devam edersin. Olmaz mı?
- Aslında olur da… Bana bir ki gün zaman ver biraz kafa yorup seni yine arayayım olur mu?
- Olur tabi, yarın gitmiyoruz ya…
- Tamam dostum arayacağım iki güne kalmadan.
- Hadi iyi geceler o zaman Cesur
- Sana da dostum dedi ve telefonu kapattı.
Heyecandan yerinde duramıyordu. Amerika her zaman hayali olmuştu. Son seyahatinden beri orada olmayı orada yaşamayı çokça aklına koymuştu. Ancak ne yol yordam bulabiliyordu ne de buna cesaret edebiliyordu. Çünkü burada hayat onu çok büyük bir kıskacın altına almıştı. Hayat her yerden onu kuşatmıştı.
Aslında Amerika ‘ya gitmeye bundan 7 sene önce karar vermişti. İş sebebiyle gittiği gezide yaşadıklarından ve gördüğü yerlerden çok etkilendiği için artık burada yaşaması gerektiğine karar vermişti. Hani bir laf vardır ya, “nereye ait olduğunu bulunca mutlu olursun” diye… İşte Cesur’da bunu yaşıyordu. Ait olmak istediği yeri bulmuştu. Bulduğu bu yerde yaşayamaz ise mutsuz olma ihtimali çok yüksekti. Ama bunun yolunu hiçbir zaman bulamıyordu. Eşi, çocukları ve ailesi ile yaşadığı mütevazı hayatının içinde bu Amerika tutkusu hep olmaya devam etti. Orada olmak istiyor ancak buradaki yaşam onu bu hayalinden her seferinde bir yolunu bulup çıkartıyordu. Nasıl olsa burası ağır basıyordu. Çocuğun okul taksidi, antremanı, eşinin istediği yeni yemek odası takımı, yazın gidilecek tatillerin planları derken kimse Cesur’un aslında ne kadar kırgın ve tatsız olduğunun farkında değildi. Kimse, Cesur’un hayalleri nelerdi, bu kısacık hayattan neler bekliyordu, hayatından memnun muydu konusunu bilmiyordu hatta bilmekte istemiyordu. Herkes genel yaşam standartlarını koruyup Cesur’a düşen rol modele uygun davranmasını bekliyordu. Yaşam böylece onlar için çok kolay, Cesur için ise çok renksiz ve sıkıcıydı.
Birinci Bölüm Sonu